Zehra, bir Anadolu şehrinden büyük bir üniversite İfşa kazanarak İstanbul’a gelmişti. Edebiyat okumak, yazdığı hikayeleri geliştirmek ve hayallerindeki romanı bir gün yayımlamak en büyük hedefiydi. Üniversite hayatı, onun için hem bir macera hem de kendini keşfetme yolculuğuydu.
İlk günlerinde, büyük şehrin karmaşası ve yeni ortamın heyecanı arasında kendini biraz kaybolmuş hissetti. Ancak derslerdeki hocaları ve kampüsteki edebiyat kulübü, Zehra’nın tutkularını yeniden alevlendirdi. üniversite İfşa Kulüp etkinliklerinde edebiyat sohbetlerine katılıyor, yazılarını paylaşıyor ve aynı tutkuları taşıyan insanlarla tanışıyordu.
Bir gün, üniversitenin düzenlediği bir kısa ifşa yarışmasını duydu. Zehra, çocukluk anılarından ilham alarak bir hikaye yazdı. Hikayesi, küçük bir köyde kitap okuyarak büyüyen ve kendi hayal dünyasında yolculuk yapan bir kız çocuğunu anlatıyordu. Hikayeyi yazarken çocukluk günlerine dönmüş, o eski masumiyetin tadını yeniden hissetmişti.
Yarışma sonuçlandığında, Zehra’nın hikayesi birinci seçildi. Ödül töreninde sahneye çıktığında, hikayesini yazarken hissettiği heyecanı ve duyguyu paylaştı. “Hikaye yazmak, benim için bir kaçış değil, kendi dünyamı yaratma yolculuğu. Bu ödül, yalnızca bir başlangıç,” dedi.
Zehra’nın başarısı, onun için yeni kapılar açtı. Öyküsü bir dergide yayımlandı ve birçok kişi onun yeteneğini keşfetti. Bu, hayallerini gerçekleştirme yolunda bir adım olmuştu. Zehra, üniversite hayatı boyunca türk ifşa yazmayı hiç bırakmadı ve sonunda ilk romanını yayımladı.
Zehra’nın üniversite İfşa hikayesi, hayallerin peşinden gitmenin ne kadar önemli olduğunu ve azimle çalışmanın insanı ne kadar ileri taşıyabileceğini gösteriyor. O, sadece bir üniversite öğrencisi değil, aynı zamanda hayallerini gerçeğe dönüştürmeyi başaran genç bir yazardı.